Her Burhaniyeli bilir zeytin toplamanın ne kadar zor, buradan gelen gelirin ne kadar az olduğunu. Zeytin üreticisinin çilesi hiç bitmez. Açması, sürmesi, ilaçlaması bir sürü masraf; bir sene var, bir sene yok. Ama kaderidir körfezin zeytin, para etmese de toplanılacak, yağ yapılacak. Başka çare yok. Yaz aylarında dağlardan gelen buz gibi poyraz rüzgarını ne çok sever zeytin ağacı. Bu körfez benim dercesine salınır bir gelin gibi yüzyıllık ağaçlar. Zeytini zeytin yapan ve mutlu eden bu poyrazdır işte.
İlkokuldaydım sanırım, belki de ortaokul başları... Yine bir zeytin zamanı geliyor. Tayfalar ayarlanıyor, dağ köylerinden gelecek insanlara kalacak yerler organize ediliyor. Kayım ayında başlanacak toplanmaya zeytinler.
Bizim evin arkasında bir bahçe var. Bahçenin gerisinde de eskiden mutfak ve
hamam olarak kullanılan bir yerev var. Bakımsız ve dökük bir yer. O yıl
Balıkesir’in dağ köylerinden bir baba-kız geliyor zeytin toplamaya. İnce
Memet(Mehmet demez Burhaniyeliler) ve kızı Asiye...
Asiye ve babası o yerevde kalacaklar. Asiye sarı benizli, ürkek bakışlı,
çok güzel bir kız. Benim yaşlarımda. Çok üzülüyorum o dökük yerde kalacaklar
diye ama başka çare yok. Tayfanın kaldığı diğer evde onlara yer yok.
Onunla arkadaş olmaya, konuşmaya çalışıyorum ama çok çekingen. O zeytine gidecekse ben de gitmeliyim diyorum. Annem şiddetle itiraz ediyor, olmaz küçüksün diye. Babama söylüyorum, oyun gibi benim için. Babam haftasonu gel tayfa ile birlikte, hem görürsün bakalım hayat ne zor diyor. Aman canım neyi zor, al zeytini at sepete....
Çok soğuk bir kasım sabahı erkenden kalkılıyor. Öğle yemeğinde yenilecek
kıvır-zıvır alınıyor. Annem beni lahana gibi kat kat giydiriyor. Haydi bakalım
zeytin toplamaya!
Yağmur daha yeni yağmış, tarla çamur içinde. Erkekler sırıklarla önden
ağaçları silkeliyorlar, tentelere dökülen zeytinleri çuvala koyuyorlar
sonra. Bir çuvalcıbaşı başı var. Çuvallar doldukça ağızlarını dikip
traktöre koyduruyor çuvalları.
Arkadan kadınlar... Önlerinde sepetleri, yere dökülmüş olan zeytinleri
toplamaya başlıyorlar. Sürekli çömelmek lazım, günde 100 kg zeytin toplamak ise
şart. Babam bana sen de dört sepet toplayacaksın diyor.
Soğuktan parmaklarım bir türlü zeytinler tutamıyor. Çoook üşüyorum. Annem
de üzülüyor ama yapacak bir şey yok. Babam, "Asiye de senle yaşıt, bak
nasıl topluyor." diyor. Nasıl dolacak bu dört sepet?
Öğlen olunca ateş yakılacak, biraz ısınıp yemek yiyeceğiz. Öğlen saati
gelmiyor, sepet de dolmuyor, perişanım....
Sonunda ateş yakılıyor, çıkınlar açılıyor, tayfanın yemeği ekmek ve zeytin.
Peynir çok lüks, yok, bazıları salça sürüyor ekmeğe. Biraz ısınıyorum. Öğleden
sonra benim sepet daha hızlı dolmaya başlıyor çünkü toplayamadıkça üzüldüğümü
gören Asiye, benim sepetime avuç avuç zeytin atıyor. Sonra da parmağı ile
"sussss" işareti yapıyor. Canımsın Asiye!
O gün bitiyor, ben de bitiyorum. O kış Asiye ile çok iyi arkadaş oluyoruz.
Beraber odun taşıyoruz haftasonları. Onlar köylerine dönerken zor ayrılıyoruz.
Benim önlüklü halime bakıp hep özenirdi sanki o okuyamadığı için, ya da bana
öyle gelirdi.
Geçen yıl annemi aramış Asiye. Kızı hemşire olmuş, Burhaniye Devlet
Hastanesi'nde çalışıyormuş. Nasıl mutlu oldum anlatamam...